Mealler

Necm'e (bölüm bölüm açığa çıkararak tüm hakikati anlatana) yemin olsun ki,

Battığı zaman yıldıza andolsun;

- Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız Muhammed sapmadı, azmadı. O, arzusuna göre de konuşmuyor. Bildirdikleri, kendisine vahyolunan bir vahiyden ibarettir.

(1-2) Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed haktan) sapmadı ve azmadı.

O necme kasem ederim indiği dem ki

Battığı zaman yıldıza andolsun;

Batdığı dem yıldıza and olsun ki,

Andolsun yıldıza, battığı demde.

Düşün yücelerden inen (Allah'ın mesajının) gözler önüne serdiğini!

Yıldıza andolsun batarken.

Kayan yıldıza yemin olsun ki.

Aşağı kayan yıldıza andolsun ki:

Yemin olsun inip çıktığı zaman yıldıza/fışkırıp çıktığı zaman çimene/süzülüp aktığı zaman Ülker Yıldızı'na/aşağı indiği zaman o parçalar halinde ağır ağır gelene,

Vahyin aşama aşama inişi şahit olsun!

As the stars fell away.,

And as the star fell away.

As the star collapsed.

Yemin olsun; battığı zaman Yıldıza!

Alçalıp yükseldiğinde o yıldız (çoban yıldızı) önemlidir[1].

Düşerken yıldızlara ant olsun.

Batan yıldıza ant olsun ki,

(Parça parça) indiğinde necm'e (Kur'an'a) yemin olsun.

Arkadaşınız ne saptı ne de azdı!

Sahibiniz (arkadaşınız olan peygamber) sapmadı ve azmadı.

- Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız Muhammed sapmadı, azmadı. O, arzusuna göre de konuşmuyor. Bildirdikleri, kendisine vahyolunan bir vahiyden ibarettir.

(1-2) Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed haktan) sapmadı ve azmadı.

Şaşırmadı sahibiniz azıtmadı da

Arkadaşınız (olan peygamber) sapmadı ve azmadı.

saahibiniz (doğru yoldan) sapmadı. Baatıla da inanmadı.

Arkadaşınız sapmamış ve azmamıştır.

Sizin bu arkadaşınız ne sapmış, ne de aldatılmıştır,

Arkadaşınız sapıtmadı, azdırılmadı.

Arkadaşınız (Muhammed) yanılmadı, sapmadı, aldanmadı.

Arkadaşınız sapmadı, azmadı.

Ki arkadaşınız ne saptı ne de azdı.

Arkadaşınız ne sapmıştır, ne kanmıştır;

Your friend (Muhammad) was not astray, nor was he deceived.

Your friend was not astray, nor was he deceived.

Your friend was not astray, nor was he deceived.

Arkadaşınız, ne sapmış ne de azmıştır.

Arkadaşınızın yoldan çıkmadığı ve boş hayallere kapılmadığı da önemlidir.

Arkadaşınız (Muhammed) ne sapmıştır, ne de azmıştır.

Arkadaşınız sapkın ve azgın değil.

Arkadaşınız (Muhammed), sapmamış ve azgınlaşmamıştır.

(O), hevasından (hayali şeyleri) konuşmaz!

O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.

- Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız Muhammed sapmadı, azmadı. O, arzusuna göre de konuşmuyor. Bildirdikleri, kendisine vahyolunan bir vahiyden ibarettir.

O, nefis arzusu ile konuşmaz.

Ve hevadan söylemiyor

O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.